
TÖSED 21/05/2006
Konu: Laiklik
Konuşmacı: Özdemir İnce
Yer: TÜSİAD Belçika Ofisi
“Laiklik meselesi Avrupa için çok önemli bir konudur. Bu konunun din ve vicdan özgürlüğü ile olan ilişkisi iyi algılanmalıdır. Laiklik, Avrupa’da birey ve toplumu dinlerin baskısına karşı korumakla görevlendirilmiştir. Amaç kiliseyi engellemektir. Din ve vicdan özgürlüğünü sadece laik devlet garanti edebilir. Laik devlet, bu açıklamalar doğrultusunda, dini sınırlandırır ve bu sınırlandırma tek taraflıdır.
Müslüman ve Hristiyan ülkelerin laiklik anlayışları ise birbirinden farklılaşmaktadır. Hristiyan ülkelerde özellikle Fransız Devriminden sonra yeryüzünün ve gökyüzünün hakimiyeti algılamaları birbirinden ayrılmıştır. Ancak Müslüman ülkelerde böyle kesin bir ayrımdan bahsetmek mümkün değildir. Bu bakımdan, demokratik bir sistemin ve laik bir rejimin bu tür ülkelerde yerleşmesi daha zordur. Dolayısıyla, devlet daha jakoben olmak durumundadır. Demokrasi, parlamento, senato ya da dört yılda bir oy verme ile gerçekleşemez. Demokrasi, bürokrasi ve onu saylayıp devam ettiren devlet yapısı ile sağlanabilir. Bürokratk kurumlar olmadan demokrasi sağlamaz. Cumhurbaşkanlığı, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, üniversiteler, Sivil toplum kuruluşları gibi kurumlar olmadan söz konusu sistemin sağlıklı bir şekilde yürümesi gerçekleşemez.
Türkiye’nin kendi şartları doğrultusunda, yukarıdaki açıklamalar ele alındığında iktidara gelmek tüm halkı temsil etmek anlamına gelmemektedir. Hiç kimse milli iradeyi tek başına temsil edemez. Temsiliyet gücünün oluşabilmesi için iktidar ve muhalefet birlikte hareket etmelidir.
Türkiye’deki sağ 1950’den bu yana Cumhuriyet’i kabul etmemektedir. Bu bağlamda, iyi statü quo, kötü statü quo tartışmaları gündeme gelmiştir. Şu anda, statü quo Cumhuriyet rejimidir. Durumu değiştirmek isteyenlerin Anayasa değişikliğine gidebilmesi gerekmektedir. Türkiye’nin laik bir rejim içinde olup olmadığı ya da olup olmaması gerektiği hala bir tartışma konusudur. Henüz bu sorgulama bitmemişken Türkiye’nin sosyal hukuk devletine ulaşabilmesi beklenemez.
Bu hususta, Cumhuriyet’in en önemli devrimlerinden biri olan Tevhid-i Tedrisat kanuna tekrar göz atmak gerekmektedir. Şu anda bu kanun pratikte evrim geçirmiştir. Avrupa’da dini okullar sadece din adamları yetiştirmekte iken bugün rejim konusunda değişim yapabilmek için Türkiye’deki dini okul mezunları siyasete atılmaktadır. İmam hatip liseleri sadece sadece din adamı yetiştirmek istese, sorun ortadan kalkar. Türkiye’de laik toplum düzeni korunmalıdır. Bu konuda AB de daha anlayışlı olmalıdır. AB’nin yönlendirmesi ile bu konularda ordunun etkisi azaldıkça daha fazla sorun ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla AB’nin bu noktada, Türkiye’nin tarihini ve gerçeklerini daha iyi bilerek hareket etmesi gerekmektedir. Ermeni konusunda da Avrupa’nın olay hakkında yeterli bilgiye sahip olmaması, bu konuyu yeterince kavrayamamasına neden olmaktadır.
Öte yandan, Türkiye’de korunmaya çalışılan liberal demokrasi ve laisizm hakkında yeni tanımlamalar yapılmasına engel olunmalıdır. (Türkiye’deki laisizm ile Fransa’da müdahaleci laisizm anlayışı birbirine daha yakındır.)
Çözüm olarak şunlar önerilebilir: Bütün partiler Cumhuriyet’in temel ilkeleri üzerinde tartışmamalıdır. Laik bir rejim var ise İmam Hatip Liselerine gönderme yapılmamalıdır. Yeni Cumhurbaşkanı seçimlerinde de bu hassas nokta dikkate alınmalıdır. Ekonomik denge ile politik denge arasındaki denge iyi korunmalıdır.Hierarşik bir yapısı olmayan İslam dininin yararına, devlet daha güçlü bir konuma sahip olmalıdır. Türkiye’de solun daha sağlam bir zemine oturtulması gerekmektedir, bugünkü solun Türkiye’nin şartlarının farkına varması ve kendini ona göre yapılandırması şarttır. Türkiye hep savunmada olmaktan vazgeçerek her konuda daha akılcıl politikalar üretmelidir.”
Özdemir İnce’nin konuşması daha sonra soru cevap şeklinde devam etmiştir. Bu oturuma katılan değerli TÖSED üyelerinin yorumları eşliğinde laiklik, cumhuriyet kavramları irdelenmiş, bu çerçevede Türkiye’nin içinde bulunduğu durum masaya yatırılmıştır.